Bir Şehrin Hayatına Dokunan Aile: Oruçoğlu Ailesi
Dr. İlhami Pektaş: Bir Şehrin Hayatına Dokunan Aile: Oruçoğlu Ailesi
Bir Şehrin Hayatına Dokunan Aile: Oruçoğlu Ailesi
Dr. İlhami Pektaş
Oruçoğlu Ailesi’nin ticari kökeni, 18. yüzyılın son dönemlerine kadar uzanır. Daha sonra Anadolu’da başlayan Kurtuluş Savaşı süreciyle birlikte inşaat, nakliye ve turizm gibi ülkenin gelişmeye ihtiyaç duyduğu alanlarda faaliyetlerini sürdürmüştür. Ailenin gıda alanındaki yatırımları Türkiye’nin ilk organize sanayi kuruluşu olan Oruçoğlu Yağ şirketiyle başlamıştır. Daha sonra bu sanayi tesisinin ticari bütünlüğünü sağlamak için yem ve tavukçuluk işletmeleri de kurularak yapıya dâhil edilmiştir. Bu toprakların varoluş mücadelesinin her cephesinde, ilk günden bugüne kadar aktif olarak görev alan Oruçoğlu Ailesi; ulaşımdan gıdaya, inşaattan turizme kadar birçok alandaki faaliyetlerini Oruçoğlu Holding çatısı altında sürdürmektedir.
Oruçoğlu Ailesinin kökleri çiftçilikten geliyor. 1800’li yıllarda abisini savaşta, babasını genç yaşta kaybeden Mehmet Oruç çiftçiliği bırakarak bir fırında çalışmaya başlar. Mehmet Oruç’un oğlu azmi, çalışkanlığı, cesareti ve fırsatları değerlendirmesi ile tanınan İsmail Oruç, 1900’lü yılların başlarında çalıştığı fırının sahibi olur. Bunu aldığı diğer fırınlar ve şarküteri izler. 1929’da dünyada en büyük ekonomik buhran baş gösterince etkisi Türkiye’ye de ulaşır. Buğday yokluğu ekmek krizine yol açar ve Afyon’da da o gün için lüks ürün olan ekmek üreten fırınlar kapanır. Akabinde aile fertlerinden başta Mehmet Oruç olmak üzere oğulları İsmail Bey, İhsan Bey ve Ahmet Bey el birliği ile sinema salonu, kıraathane ve otel gibi hizmet sektörlerine girerek şehirde yeni alanlarda gelişme sürecine devam ederler.
1936 yılında İsmail Bey’in oğlu Yılmaz Oruç dünyaya gelir ve çok genç yaşta dedesinin öğretileri ve tecrübeleriyle Oruçoğlu Ailesinin nüvesini oluşturmaya başlar. 1958 yıllarına gelindiğinde Afyon Bölgesinin lezzetli et potansiyelini fark eden Yılmaz Oruç, Ankara ve İstanbul’un lüks restoranlarına Afyon’dan soğutulmuş araçlarla günlük et servisi yapmaya başlar. Büyük bir hızla devam eden işlenmiş et ticareti o yıllarda Oruçoğlu’nun yeni bir iş dalı olur.
İşlenmiş et, çok büyük bir hassasiyet gerektirdiğinden tüm aile bireyleri en başta Yılmaz Oruç’un eşi Tülay Oruç olmak üzere etlerin tasnif edilip sınıflandırılmasında bizzat görev alırlar. Sanayiciliğin ilk adımları olan et ve hayvancılık sektöründe büyüme devam ederken aynı zamanda sinemacılık hizmet sektörü de gelişmekte ve Türkiye’nin o dönemdeki en önemli tiyatro sanatçıları ve müzisyenleri Oruçoğlu Sinemalarında Afyon’a hizmet vermektedir. Müzeyyen Senar’dan Cüneyt Arkın’a, Hülya Koçyiğit’ten Muammer Karaca’ya kadar birçok sanatçı, Oruçoğlu Sinema ve eğlence merkezlerinde Afyon ve bölge şehirlerinde görev alırlar.
Bu hizmetler devam ederken bugünkü adıyla lojistik sektörü de, Afyon’un bulunduğu bölge sebebiyle önemli fırsatlar sağlıyordu.
O dönemde Afyon Çimento fabrikası, Ankara’nın neredeyse tüm çimentosunu gönderiyordu. Aynı zamanda Ankara’da bulunan büyük gazete matbaaları basılan gazeteleri tüm Türkiye’ye özellikle Antalya’ya çok hızlı bir şekilde ulaştırmak zorundaydı. Antalya’da yetişmekte olan meyve ve sebzeyi Afyon’a ve Ankara’ya götürmek için de nakliye ihtiyacı duyulmaktaydı. Yılmaz Oruç tarafından kurulan lojistik organizasyonu, Afyon’dan çimentoyu Ankara’ya, Ankara’dan basılı gazete ve basın yayın grubunu aynı gecede sabaha kadar Antalya’ya, Antalya’dan yüklediği taze sebze ve meyveyi de Afyon’a taşımaktaydı. Yılmaz Oruç’un bu şekilde bölgesel ekonomiye katkısı yıllarca sürdü.
1968 yılında Yılmaz Oruç, bir alışveriş sebebiyle yağ fabrikasına ortak oldu. Yağ fabrikasının gelişen Türkiye’nin gıda sektöründeki önemini kavrayan Yılmaz Oruç, fabrikanın hem teknolojik olarak gelişmesi hem de büyümesi adına büyük hamleler yapıp fabrikanın tümünü satın alarak Türkiye’nin sayılı markalarından birisi haline getirdi.
Yatırım sürecinin hızla ilerlemesinin ardından yağ fabrikasının çıktısı olan küspeyi ana hammaddesi olarak kullanacak yem fabrikasını kurdu. Ardından yem fabrikasının ürettiği besi yemleri ve küçükbaş hayvan yemleri de tavukçuluk sektörünün nüvesi oldu. Afyon’da tavukçuluk ve yumurta sektöründe kurduğu şirketlerle yeni bir işin ve bu sektörün öncüsü olarak büyümeye devam etti.
Oruçoğlu, ülkemizde hızla gelişen inşaat alanında Afyon’un doğal kaynaklarını değerlendirmek amacıyla tuğla üretim sektörüne girdi.
Başta Amerika olmak üzere bütün Dünya, Türk mermerlerinin kalitesine büyük bir ilgi duyuyordu. Bu ilgiyi fırsata çeviren Yılmaz Oruç, İtalyanlarla birlikte Afyon’da çok modern bir mermer fabrikası kurdu ve ülke tüketiminin haricinde ABD, Kanada, İngiltere, Almanya ve İtalya’da satış ofisleri de açarak ihracata başladı.
1980 yılında Yılmaz Oruç’un büyük oğlu Celal Oruç meslek lisenin elektrik bölümünü bitirerek fabrikada görev aldı. Aynı zamanda kurulan Oruçoğlu Holding’in tüm faaliyetlerinde bir fiil bulundu. Bu süreç içerisinde yeni yatırımlar yapmak, yapılan yatırımların her yıl kapasite artışıyla büyümesini sağlamak da Celal Oruç’un görevi oldu.
Oruçoğlu ailesi; 1992 yılında, bölgenin ve Afyon şehrinin en önemli kaynaklarından birisi olan jeotermal su kaynaklarını bir yatırımla hizmet sektörüne çevirip Türkiye’nin ve Afyon’un termal turizm işine girdi. Bugün için 1000 yataklı 5 yıldızlı bir tesis olarak hizmet veren Oruçoğlu Termal Resort Tesisleri aynı zamanda Afyon’un termal turizm yatırımına öncü oldu.
Celal Oruç, 2000’li yıllara gelindiğinde tüm şirketlerde ortaklıkları devam ederken şirketleri profesyonel yönetimlere ve genç aile bireylerine devrederek ülke menfaatleri doğrultusunda proje geliştirmek ve teknoloji transferi yapmak üzere Oruçoğlu Holdinge bağlı Oruçoğlu Sistem Danışmanlık firmasını kurdu.
En başta Afyon’da yaptıkları tüm yatırımlarda geliştirdikleri teknoloji transfer modelini Türkiye için kullanmayı düşünerek ülkemizin o yıllar için döviz kaybettiği ve Türkiye’de üretilmeyen konu başlıklarını seçerek çalışmalara başladı. Türkiye’de MR cihazı üretimi, savunma sanayi, yüksek teknoloji yat üretimi, müzecilik, raylı sistemler gibi konularda araştırma ve alt yapı çalışmalarına başladı. Hem uluslararası platformda hem de ülke nezdinde ihtiyaç ve tedarik eşleştirmesi sonucunda raylı sistemlerin yatırım yapılabilecek ve ihtiyaç duyulan en önemli sektör olduğunu tespit ederek uluslararası birçok firmanın Türkiye temsilciliklerini aldı.
Yapılanma sürecinin ardından 2005 yılında ANKARA-KONYA Hızlı Tren Hattı’nın ihalesini kazanarak, Türkiye temsilcisi olduğu İspanyol DIMETRONIC firması ile birlikte Türkiye’nin ilk hızlı tren hatlarından birinin sinyalizasyon sistemini uygulamaya geçirdi. Kısa bir süre sonra da DIMETRONIC firması ile birlikte MARMARAY İhalesini kazandı.
Dünya çapında büyük projelere imza atmış İspanyol TALGO firmasının Türkiye temsilciliğini de alarak hızlı tren araçlarının Türkiye’de pazarlanması işine girdi.
2011 yılında İstanbul’u İzmir’e bağlayacak Bandırma-Menemen hattı ihalesini kazandı. Daha sonraki yıllarda Türkiye’de yerli mühendis ve iş gücü ile 11 adet sinyalizasyon projesi gerçekleştirdi. Firmanın Türkiye’deki büyük başarıları Dünya’daki diğer sinyalizasyon konusundaki firmaların ilgisini Türkiye’ye çekti ve SIEMENS’in DIMETRONIC firmasını satın alması ile sonuçlandı. Oruçoğlu Sistem, halen ülkemizde SIEMENS’in sinyalizasyon konusunda proje bazında temsilciliğini sürdürmektedir.
Oruçoğlu Holding, Raylı sistemler alanında ülkemizin en önemli ihtiyacı olan araç üretimi konusunu da araştırmış ve tüm dünyada araç tercihinin büyük bir hızla yöneldiği çok ileri bir teknoloji ürünü olan Kore WOOJİN AGT LASTİK TEKERLEKLİ METRO SİSTEMİ’ni ülkemizde tanıtmak ve Türkiye’de yatırım yapmak üzere çalışmalar gerçekleştirmiştir.
Bu sürecin sonunda AGT Lastik Tekerlekli Metro, Türkiye’deki raylı sistem araçları için kabul edilen Tasarım Kriterlerinin içine girmiş ve Ulaştırma Bakanlığı tarafından kabul edilmiştir.
Oruçoğlu Sistem tarafından eş zamanlı olarak Dünya’daki müzecilik ve entertainment teknolojilerine yaklaşmak ve bu teknolojileri Türkiye’ye kazandırmak üzere çalışmalar başlatıldı. İlk iş olarak Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi dünyanın ilk savaş simülasyon müzesi olarak Çanakkale’de kurulup ziyarete açıldı. Bunu takip eden süre içerisinde Sakarya Meydan Muharebeleri Tanıtım Merkezi, Havacılık Müzesi gibi müzeler başta olmak üzere çeşitli idarelere 30’a yakın müze tasarımı yapıldı.
Türkiye’nin ve Dünya’nın ilk savaş simülasyon merkezi olan Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi birçok platformda ilgi görmüş İngiltere’de yapılan “Museum and Heritage” müzeler arası değerlendirmede ödüle layık görülmüştür.
Ayrıca, Ankara Polatlı’da tarihimizi yaşatmak ve özellikle genç nesillere tarih bilincini aşılamak üzere başlatılan “Sakarya Meydan Muhaberesi Tanıtım Merkezi”nde projenin tüm tasarımları, teknik şartnamelerin hazırlanması ve yapımı konusunda çalışmalar devam ediyor. Tanıtım Merkezi’nde Türklerin Orta Asya’dan Anadolu’ya göç edip bu toprakları vatan edindiği tarihlerden başlayarak tüm Osmanlı tarihi, Cumhuriyet tarihi ve ülkemizin gelecek vizyonu hem geleneksel müzecilik anlayışı çerçevesinde yer alan nesnelerle hem de teknolojinin bizlere sunmuş olduğu son yeniliklerle tarafımızdan anlatılma imkanı bulmuştur. Projede, Sakarya Meydan Muharebesi’ni merkez alarak, muharebe öncesi ve sonrasına değinilip, muharebenin safhalarına yer verilmiştir.
Genel Kurmay Askeri Tarih ve Statejik Etüt Daire Başkanlığı için hazırlanan “Harbiye Askeri Müzesi Renovasyon Projesi”, Harbiye’nin tarihi dokusunu değiştirmeden daha modern bir görüntüye ulaştıracak, arşivlerde bekleyen 30.000’den fazla eserin de sergilenme imkanı bulacağı ve Türkiye’de yapılan diğer yenileme projelerine de ilham kaynağı olacak önemli bir proje olup, yine benzer olarak 15 Temmuz Şehitleri Anma ve Demokrasi Müzesi, 30 Ağustos Zafer Bayramı Anma Etkinlikleri ve 3D (Projection) Mapping Sistemleri üzerine çalışmalar da tüm hızıyla devam etmektedir.